30 Mayıs 2009 Cumartesi

Web Projeleri

İnternet çağındayız ve iş yapmak için çok keyifli bir platform var karşımızda. 1 fikir + 1 alan adı + reklam/tanıtım ve start aldınız demektir. Maalesef birçok proje daha fikir aşamasında çıkmaza giriyor. Türkiye'de e-Ticaret ve arkadaşlık siteleri artık internet kirliliğine sebep oluyor. Bazı projelerini sır gibi saklayanlar bunları açığa vurunca zaten var olduğunu görüyor ve hayal kırıklığına uğruyorlar. Farklılık getiren bir proje örneği www.blacksocks.ch Bu arkadaşım İsviçre'de yöneticilere ve iş adamlarına siyah çorap satıyor ve neredeyse 20.000 abonesi var. Abone olanlar yarı uzun ve uzun olmak üzere siyah erkek çorabını abone oluyorlar ve 6 ay'da bir bunlara 5 çift + 1 tek (bu rakamda yanılıyor olabilirim). Böylecene alışverişe vakti olmayan yönetici takımı alıştıkları siyah çorapları sürekli aynı kalitede posta kutularında buluyorlar. Yenisi geldikçe diğerlerini çöpe atıyorlar. Şu sıralarda büyük başarısından dolayı tekliflere dayanamadı ve iç çamaşırı vs. de pazarlıyor gibi gözüksede bu alanları 3. firmalara sattı veya yüzde alıyor. Kafası çalışıyor. Tek büyüklükte siyah çorap satmak varken niye çeşidi olan ve sürekli geri gönderilebilecek ürünlerle uğraşsın.

25 Mayıs 2009 Pazartesi

Krize ayıracak zamanım yok !

Bugün birileri bize küresel ekonomik kriz bizi “teğet” geçti veya geçecek diyorsa bu doğrudur.
İş hayatım boyunca irtibata geçtiğim kuruluşların geri dönüşlerine bakacak olursam oranın sıfırın üstüne çıkmasının sebebi bazı E-Mail'lerin yanlış adrese gittiğinden geri dönmesinden kaynaklanır.
İş ortamında normalin dışında gelen beklenmeyen mailleri ilgisizle cezalandırırız.
Bu yüzden diyorum ki : Türk insanının krize ayıracak zamanı yoktur ve bu da neticede insanlara krizin bizi teğet geçtiği hissini verecektir (ödenecek faturalar olmasa, ama onlar iyi zamanlarda da var).

Telif hakları denen birşey var

Benim yayımladığım, kullandığım fotoları ya kendim çekmişimdir ya da bir sunucudan satın almışımdır. Bu büyük bir rakam tutmuyor ama başınıza iş gelmesini önlüyor. Daha geçen ay arkadaşım "irtibat" başlığı altında başında telefon kullaklıklı bir bayanın resmini kullanmıştı. Avukattan 1.500 Euro ceza talebiyle karşılaştı. İzinsiz olarak telif ödemediği bir fotoyu kullanmıştı. Evet, bilhassa Avrupa'da ama pek yakında Türkiye'de aynı durumlarla karşılaşabilirsiniz. Bu gibi yanlışların polisliğini yapan ve sadece bundan yaşayan avukat büroları mevcut. Cezayı ödemekten belki uzlaşma yoluyla kurtulursunuz ama avukatın 200-500 Euro ücretini ödemekten ASLA !

Bu numune biraz yırtık ama ...


Bir ürünü pazarlayabilmeniz için fazla konuşmanızı gerektirmeyen, kendini satan numunelere ihtiyacınız vardır. Tekstil pazarladığım zamanlardan hatırlarım bana bazen bir yanı kumaş örneği bulamadıkları için kesmiş oldukları t-shirt'ü örnek diye verirlerdi. "Ama müşterinize söyleyin, sipariş geldiğinde tabii ki 4/4lük mal teslim ediyoruz". Kimi zaman lekeli olurdu tekstiller "müşterinize söyleyin bu lekeler orjinalde olmayacak".
Kolaysa sat ! Karşındaki zaten herşeyden nem kapıyor ve fiyatı düşürmeye çalışıyor sende yarısı kesik olan bir T-Shirt'ün esasta ne kadar muhteşem olduğunu anlatıyorsun.
Bu işi tam anlamıyla çözmüş olan üreticilerde vardı. "Siz piyasadan müşterinizin tercih edeceğini sandığınız bir ürünü alın ve etiketini keserek ona gösterin. Beğenirse nasıl olsa yaparız bu ürünü". Ne mutlu Türküm diyene !

24 Mayıs 2009 Pazar

1954 Dünya Futbol Şampiyonu Almanya

Bu kupanın kazanılma günü Almanya'da Cumhuriyetin Kuruluş tarihi olarak görülür. Resmen 5 senedir var olan Cumhuriyet bu kupanın kazanılmasıyla savaş sonrası başı eğik Almanya 'yı ateşlemiş ve moral vermiştir. Sebebine gelince. 1948'de Londra Olimpiyatları ve 1950 FIFA Dünya Kupasına katılması yasaklanan Almanya savaş sonrasında ilk defa büyük bir müsbakaya katılmıştı. Bu finale kadar senelerce yenilmemiş olan efsanevi Macar takımını yenmek Almanya'ya nasip olmuştur. O zamanlar takımın antrenörü olan Sepp Herberger'in maç taktiğide bir o kadar muhteşemmiş. Macarlara Almanya yı kolay yenebilecekleri hissini vermek için başlangıçta takımı kötü oynattırıyor. Maçı rahat kazanırız hissine kapılan Macarlar 2:0 galipken 2:3 kaybederler.

Federal Almanya Cumhuriyeti 60 yaşında

Bu 60 seneye neler sığdırmamışlarki. 1949'da savaştan çıkan Almanya'da taş taşın üstünde durmazken bugün bir Dünya devi Almanya karşımızda. Tabii azim çok önemli ama tek başına yetmez. Azim varsa organize etme ve organize olma sanatıda gerekiyor. Almanya bunun en güzel örneği. Kriz Almanya'yı şu sıralarda Türkiye'den daha fena vurdu ama bu durumda da duruşları örnek teşkil ediyor.
AR-GE'ye yatırımlar arttırıldı, işçi çıkarmak yerine kısa çalıştırma yöntemiyle sonradan zor bulunacak elemanlar işte tutulmaya çalışılıyor. Bunun nereye varacağını görmek zor değil. Bu krizde atlatılacak. Dünya ticareti ufalmış olarak devam edecek ve önüne geçilmesi imkansız olan Çin'den sonra Almanya her alanda daha büyük bir farkla Dünya sahnesinde start alacak ve gene başı çekecek.

19 Mayıs 2009 Salı

İnsan hayatının 1/3ünü uyuyarak geçirir

Türkler de bunu böyle yapar genelde. Ama bilhassa İstanbul'da yaşayanlar buna eş değer bir zamanı trafikte geçirirler. Bir iş tutmanın velinimet olduğu bu zamanlarda bu şansa sahipseniz işinize yakın bir yere taşının. Aksi taktirde ömrünüzü kısaltırsınız.
Bu satırları yazarken aklıma geldi. Birçok İstanbul'lu aslında Anadolunun bir köşesinden gelir. Uzun zamandır işsiz olanlara tavsiyem iş ararken ve bulduktan sonra da bu işin sürekliliğini görene kadar geldikleri şehirlere, köylere geri dönmeleri. Ailece daha hesaplı yaşayacağınız kesin.

15 Mayıs 2009 Cuma

Sarı çizgi ve farklı bir Dünya

Fuar için Münih havaalanına indim, bavulumu aldım ve geliş katında gümrükten geçip çıktım. Bir baktım insanlar güzelce istif olmuşlar ve şahısların dışarı çıkmasını bekliyorlar. Lütfen dikkatli bakın. Yerde sarı bir çizgi ! Ve bekleyenler bu çizgiyi geçmemek için özen gösteriyorlar. Hemen bizim alanlardaki bekleyenler aklıma geldi ister istemez. Çizgiyi geçmiş olan 3 kişi (sarı t-shirt'lünün yanıdakiler) birazdan İstanbul'dan gelen akrabalarına sarılacaklar. Ama günahlarını almayayım. Genede sarı çizgiye yakınlar.

transport & logistic fuarı Münih 2009

11-14 Mayıs arasında Münih'te Dünya'nın en büyük sektörel fuarı olan transport & logistic'te bulundum. Fazla Türk katılımcı yoktu. Buna rağmen fuar katılımcı sayısında %10 artış kaydetmiş. Yurt dışı katılımcıların sayısıda 2 senede bir yapılan bu fuarda %16 artmış. Demek oluyorki bizler kabuklarımıza çekilirken diğerleri daha iyi zamanlara yelken açmak ümidiyle ileri adım atıyorlar. Oysa görüşme yaptığım bütün yabancı iş adamları Türkiye'nin lojistik sektöründeki öneminin altını bilhassa çiziyorlar. Bu olumlu yaklaşımları bir yerlere taşımak bizim elimizde. Sesimizi duyuralım !

8 Mayıs 2009 Cuma

Yarın Cumartesi günü ve saat 8 de iş görüşmem var

Garip ama gerçek, hayatımda ilk defa Türkiye'de saat 8 de bir randevum var. Almanya'da genelde sabah 7:30, - 9:00 arasına aldığım iş görüşmelerimi TR 'de maalesef devam ettiremedim. O saatlerde kimselere ulaşmak mümkün değil, hatta şahıs karşınızda otursa bile daha içi uyuyor oluyor. Hadi çalışanları bırakalım, iş sahibi bile bu saatlerde işinde olamıyor. Aslında patronum diye ekstra geç gelenlerde var. Burada Dünya tersine dönüyor.
80'li senelerde İstanbul'a geldiğimde Nişantaşı'nda bir ofise çok sık giderdim. Sabah saat 6:30 da Anadolu yakasından otomobille yola çıkıp ofis arkadaşlarımla boğaz köprüsü trafiğine takılmadan doğru Ortaköy'e giderdik. Sahildeki çay bahçelerinden birine kurulur ve simidimizin tadını çıkarırdık. Gel keyfim gel. Saat 9'a doğru ofisin yolunu tutardık.

En büyük sorunum kendimi frenlemek...

Hobim yemek yemek olduğundan fazla kilolarım savaşmasamda vardı. Sonra birgün aniden karar aldım ve diyetisyene gittim. 5-6 ayda 20 kg uçtu gitti. Tabii bu sıkı disiplinli beslenmem ve diyetisyenin söylediklerini virgülüne kadar uygulamamdan kaynaklanıyordu. Yanlız bugün diyebilirimki hareket etmek en önemlisi. 1 saat ritmik yürümek yeterli geliyor. 6 aydan sonra koşabiliyorum ama dikkatli olmam gerekiyor. Nedenine gelince ! Hayatımda ilk defa 6 ay önce spor yapmaya başladığımdan bileklerime fazla yüklenmek istemiyorum. Biliyorumki spor yapamayacak duruma gelirsem gene kilolar gelecek ve şişeceğim. Şimdi benim için en önemlisi sürekli hareket halinde olabilmem. Kendimi çok iyi hissediyorum. Ne varki, bugün "küt" diye ölüp gidersem, kimse nedenini bilemeyecek.

Frenlemek denince. Fikir, proje çöplüğünün önüne geçmek daha da zor oluyor. Ama buna başka bir zamanda deyineyim.

7 Mayıs 2009 Perşembe

Borç parayla iş kurmak...

...riskli bir yaklaşım. Uzmanlardan yardım almaktan, bu şahıslara gerekiyorsa danışmanlık hizmeti karşılığında ücret ödemekten kaçınmayın. Tecrübe denen şeyi satın almanız lazım. Ne varki bu yardımı aldığınız şahısıda sorgulayın. Sizin gerçekleştirmeyi planladığınız projeye yakın ve benzer projelerde çalışmışmı yoksa tecrübesi sadece okuduklarınamı dayanıyor.

5 Mayıs 2009 Salı

Direct Marketing bilen bilir

Dünya'da en çok uygulanan ve en etkili pazarlama yöntemidir "Direct Marketing". Türkiye'de genelde B2C kullanılır oysa Dünya'da B2B olarak çok daha fazla kullanılır. Dev adres/data bankaları yüzlerce çalışan ordusuyla ellerindeki kurumsal ve bireysel veritabanını sürekli aktualize eder. Bu konuda Türkiye'ye bir türlü taşıyamadığım ve başarılı olamadığım bir konudur.
Bugün "sizi taleple buluşturayım" dediğimde bunu Avrupa'da geniş satın almacı ağıma ve bağlı olduğum şirketler veritabanına güvenerek söylerim. Bunun tabii ki bir bedeli vardır. Bunu bana ödememek için satış üzerinden yüzde teklif ederler. Ben ama belli bir ürünün pazarlamacısı değilim. Yüzde bazında satacak olsam zaten bütün Dünya'nın üreticileri peşimden koşar. Nitekim koşanlarda Avrupalı kuruluşlar. Bunlar için şimdiye kadar birçok başarılı proje geliştirdim ve uyguladım. Avrupa da işverenlerin farklı olduğunu size bir örnekle anlatmak isterim.
1990 senesinde yüksek alkollü içki sektörünün lider kuruluşlarından biri olan (Almanya) Doornkaat AG ye danışmanlık hizmeti veriyordum. Çok nadir olan karşılaşmalarımızdan birinde şirketin yönetimiyle Almanya'nın Norden şehrinde yönetim merkez binasında toplanmıştık. Bir saat süren toplantı sonunda tam vedalaşmak üzereydik (ben oradan arabayla 3 saatte Köln'e geçecektim) yönetim kurulu başkanı "Bay Dener buradayken kendisine çekini verseydiniz" dedi. Bende "daha erken, gereksiz" dedim. Hiç unutmuyorum ayın 13ü olmasına rağmen benim bir ay sonraki danışmanlık bedelim olan parayı ödemişlerdi. "İşte olay budur. Bu insanlar için yırtınmazsınızda ne yaparsınız?". Adam bana daha faturasını bile kesmediğim bir hizmetin bedelini ödüyor hemde aslında 52 gün önceden.
Hizmet fatura bedelleri danışmanlıkta Almanya'da ve birçok ülkede hizmet verilmeden önce ödenir. Sebebi de son derece basittir. Şayet şirket ödemez veya ödeyemez duruma gelirse danışman bu durumun maduru olmaz ve olmamalıdır.
Türkiye'de bir kuruluşa hizmet vermem için aşmam gereken 2 engel vardır önümde :
1. Para karşılığında çalıştığımı duyunca bedelini kabullenmeleri ve kabullenirlerse de
2. Bunu ay başında önceden ödemeleri
Kolay değil tabii bu engellerden bir tanesini bile aşmak :)

Kriz sonrasında Almanya'yı kimse tutamayacak

Herkes gibi Almanya'da krizden etkilendi. Hemde ne etkilenmek ! 2008 ihracatı 1.000.000.000.000 Euro olan (sıfırlar fazla koyulmadı) bu ülkenin ne kadar ihracata bağımlı olduğunu görüyorsunuz bu rakamdan. Ama bir gerçek var. Alman sanayicilerin çoğu AR-GE ye yatırımlarını arttırdılar. Alman Patent bürosuna müracaatlar rekor düzeyde arttı.
Sanayicilerin yaklaşımları çok güzel : "Senelerce iyi paralar kazandık. Bunlar böyle günler içindi. Şimdi mümkün olduğunca az veya hiç eleman işten çıkartmadan krizi atlatırsak bu krizde yaptığımız AR-GE yatırımlarımız sayesinde diğer ülkelere fark atarak Dünya piyasalarında sahne alabiliriz."

Bu arada batan şirketler yok değil, tabii ki var. Bunları bizlerde gazetelerden okuyoruz. Beni gören hemen herkes beni Almanya'ya daha yakın gördüğü için "Almanya ciddi krizdeymiş değilmi ?" diye gelirler hep. Evet'te onların ölüsü bizim dirimizden fazla değer ediyor, su yukarıdaki ihracat rakamına bakın !

Ama unutuyorum hep, Türkiye'de kriz yokki. Kriz bizi teğet geçiyor.

Yukarıdan aşağı okurken unutmayın...

...daha önceki ayları sağ tarafta tıklarsanız daha farklı konulara ulaşırsınız. Selam ve sevgiler.

1,90 Euro neyin fiyatı olabilir ?

1 litre benzin diyorsanız, hayır ! Aşağıdaki yatırımı gerçekleştirmek isterseniz size bu yörede 1,90 Euro/m2 den başlayan imarlı arsalar sunuluyor. 19.000 Euro'ya 10.000m2 imarlı arsa Türkiye'de satın alabilirseniz ertesi gün gazetelere konu olursunuz.

Yarısı sizden yarısı Almanlardan

Dünya'da sizi bekleyen ne fırsatlar var bir bilseniz. Ben size bir tanesini sadece söyleyeyim. Temsilcisi olduğum Saksonya eyaletine bir yatırım gerçekleştirin ve siz ne kadar yatırırsanız bir o kadarda size hibe etsinler.

Şimdi bir Türk'ün kafası burada nasıl çalışır anlatayım :

Ben 2 Milyon Euro yatırım planlıyorsam, bunun fizibiletisini öyle yapayımki sanki 4 Milyon gerekiyor gibi olsun. Bunun için 2 Milyon hibe alayım ve proje bana bedavaya gelsin. Sökmez !

Şimdi gelelim bu iş nasıl yapılır :

Diyelim siz tekstil sektöründe üreticisiniz. 5 Milyon Euro'luk makine parkınız var. O halde bunun 1 Milyon Euro'luk kısmını Almanya'ya taşıyalım ve 1 milyon'da üstüne hibe alalım ve başlayalım üretmeye.

Yarı mamülü Türkiye'den üretip bu tesisimize gönderelim. Burada "finishing" gerçekleştirip ürünü "Made in Germany" olarak piyasaya sürelim. Fiyat savaşından uzak duralım.

Evet işçilik maliyetleri biraz daha fazla olacak ama sinerji yaratmak buna denir. Siz "Made in Germany" ile (Dünya'da tek kalite simgesi) bir katma değer katıyorsunuz ürününüze. Siz AliVeli A.Ş. olarak ürününüzü 1 Euro'ya satacaksanız kalite ve en önemlisi fiyatı tutturmanız gerekir. Çünkü ürün "Made in Turkey" veya "Made in China" (kısmende olsa). Şimdi satınalmacı Almanı düşünün bu 1 Euro ya bu ürünümü alır yoksa 2 Euro'ya "Made in Germany" mi ? Hemde iç alım yapabilecek, ithalat gerekmeyecek. Ne kota, ne birşey !

İşte kafayı çalıştırmak böyle bir şey !

Danışmanlık hizmeti istiyor ve hatta buna parada ödemeye katlanabilecekseniz : ahmet@dener.eu

3 Mayıs 2009 Pazar

Uzmanlar ordusu

Bilirsiniz bizler hepimiz uzmanızdır. Bu tabii benim için bir felaket. Şimdiye kadar neden bir Türk şirketine danışmanlık yapmadığımın cevabıda burada yatar.

2007 senesinde bir Alman yatırımcı grubuna gayrimenkül alımında yardımcı oluyordum. İş hacmi 40 Milyon USD. Uzun sözün kısası. Notere iş bitirmek için gidiyorduk ki satıcı vaz geçti.

Bir sene sonra tesadüfen konuya şahit olan birisinden öğrendim sebebini.

Satıcı bizim el sıkışmamızın akşamı evine giderken şöförüne :

"Hasan bizim binaları nihayet 40 Milyon Dolara sattık".

Şöför : "Tebrikler patron ama biraz ucuza vermemişmisiniz?"

Al bakalım ! Bu uzman söför sayesinde iş yattı. Gerçi bu engeli aşsaydık bile işin bitmesine daha çok uzaktık. Satıcının eşi, çocukları ve hatta gittiği restorandaki garson bile bu işi bozabilecek kadar "uzman"lar. Her konuda !

Bundan ne ders alıyoruz ?

Bir Türklen iş bitirmek istiyorsan o anda bitireceksin ! Tabii burada gene "herkes böyle değil" diyeyimde okuyan ve bu sözlere bozulanlar kendilerini o geri kalan %0,01 in içinde görsünler.

Kesin konuş

Türkler maalesef hemen hiç bir işe gerekli ciddiyetle yaklaşmazlar. Birçok projem bu yüzden sonuçta yabancılarla gerçekleşmiştir. Tabii bunu aramızdayız diye yazıyorum. Yabancılarla iş ortamında "bizlerden iyisi yoktur" derim.

İlk önce herkes her işe "evet" der. Neticede cevabı genelde "hayır"dır ama bunu size söylemez. İrtibatı koparıp sizinle görüşmemekle sizin bunu nasıl olsa anlayacığınızdan yola çıkarlar.

Kesin bir "hayır"bile her zaman herkesin önünü açar. İnsanız, insanlar birbirleriyle konuşurlar.