24 Aralık 2009 Perşembe

Türkiye'de her alanda iyi şeyler olabilir ama...

...rüşvet, çevreye duyarsızlık ya da "kötü alışkanlıklarımız" hiç düzelmeyecek. Bunu daha iyi anlamak için aşağıda ki metni okuyun :

“Suçlarla mücadeleyi nasıl başardın?” sorusuna Guiliani’nin cevabı şöyle: “Metruk bir bina düşünün. Binanın camlarından biri bile kırık olsa, o camı hemen tamir ettirmezseniz, çok kısa sürede oradan geçen herkes bir taş atıp binanın tüm camlarını kırar. Ben ilk cam kırıldığında hemen tamir ettirdim. Bir elektrik direğinin dibine ya da bir binanın köşesine biri, bir torba çöp bıraksın. O çöpü hemen oradan kaldırmazsanız, her geçen çöpünü oraya bırakır ve çok kısa bir sürede dağlar gibi çöp birikir. Ben ilk konan çöp torbasını kaldırttım.”

Bir sokağın suç bölgesine dönüşme süreci önce tek bir pencere camının kırılmasıyla başlıyor. Çevreden tepki gelmez ve cam hemen tamir edilmezse, oradan geçenler o bölgede düzeni sağlayan bir otorite olmadığını düşünüyor, diğer camları da kırıyor. Ardından daha büyük suçlar geliyor; bir süre sonra o sokak, polisin giremediği bir mahalleye dönüşüyor.

“Kırık Cam Teorisi” ABD’li suç psikologu Philip Zimbardo’nun 1969‘da yaptığı bir deneyden ilham alınarak geliştirilmiş. Zimbardo, suç oranının yüksek olduğu, yoksul Bronx ve daha yüksek yaşam standardına sahip Palo Alto bölgelerine birer 1959 model Oldsmobile bıraktı. Araçların plakası yoktu, kaputları aralıktı. Ve olup bitenleri gizli kamerayla izledi.

Bronx’taki otomobil üç gün içinde baştan aşağıya yağmalandı. Diğerine ise bir hafta boyunca kimse dokunmadı. Ardından Zimbardo ile iki öğrencisi ‘sağ kalan’ otomobilin yanına gidip çekiçle kelebek camını kırdı. Daha ilk darbe indirilmişti ki çevredeki insanlar (zengin beyazlar) da olaya dâhil oldu. Birkaç dakika sonra o otomobil de kullanılmaz hale gelmişti. “Demek ki” diyordu Zimbardo, “İlk camın kırılmasına ya da çevreyi kirleten ilk duvar yazısına izin vermemek gerek. Aksi halde kötü gidişatı engelleyemeyiz.”

5 Aralık 2009 Cumartesi

2009 nasıl geçti, 2010 beklentileriniz nelerdir ?

Bu soruya cevabım şöyle oldu : Bugünlerde yayına geçecek olan, dünyanın önde gelen kuruluş ve markaları ile tüketiciyi aynı platformda bir araya getiren rezervasyon ağı www.rezervasyon.com.tr ve aynı alanda Almanya piyasasına hitap eden fuxxo.net projelerimiz için 2009 geleceği ön görebildiğimiz bir yatırım yılıydı.Markalarımız ve Türkiye için beklentilerimizi yıllara bağlamadan değerlendirmek gerekirse, piyasa biziz. Krizi oluşturan, yaşayan, katlanan ve aşacak olan da biziz. Aynı projeyi 2 farklı dünyada gerçekleştirdiğimiz için neden bahsettiğimizi çok iyi biliyor ve analiz edebiliyoruz.İnsanlarımızın iş ahlakı, ciddiyeti, almadıklarının aldıklarından daha çok olan sorumlulukları, cevap vermedikleri e-mailleri ve benzer bir çok yaklaşım piyasaları oluşturan, yönlendiren, en azından etkileyen faktörlerdir. İş dünyamızda kendimize çeki düzen verirsek, yaşanacak krizleri en az şekilde hissederek, daha çabuk atlatacağımıza inanıyoruz. Türkiye, ekonomik alanda dokunulmamış bir çok potansiyele sahip ve bu nedenle plansız şekilde yükselen ve de yükselmesi önlenemeyecek olan bir ülke. Bir de düşünün ki, bunu planlı bir şekilde yapsak… O zaman “Kriz mi ? Hangi kriz?” diyeceğimiz kesindir. Mehter takımı, gidişatımız için örnek olamaz.

11 Kasım 2009 Çarşamba

Uğurlu ofis

Dükkan ofislerde çalışmayı hep sevmişimdir. Ofis ararken gene öyle bir yere denk geldim. Hemen karar vermiştim ki son adımı atmakta zorlandım. Niye olduğunu bilmiyorum ama zorlandım. Derken şu anda ofisin içindeki dostum Burak Bey buranın kendine ve ondan öncekilere çok uğurlu geldiğini söyledi. Hepsi başarıdan dolayı büyümek amaçlı oradan çıkmışlar. Bende zaten çok pozitif enerjilerle yüklü olduğum şu günlerde böyle bir tüyo bekliyordum. Evet, şimdi "uğurlu" bir ofisim var. Bakalım bana neler getirecek ?

17 Ekim 2009 Cumartesi

Çevremiz genişdir hadi gelin iş yapalım !

Beni tanıyanlar bilir bu 2 kelimeye hep takılırım. "çevrem geniştir". Türkiye de herkesin çevresi geniştir. Bu da çevre kirliliğine sebebiyet verir. Geçen hafta gene böyle çevresi geniş bir ekiple karşılaştım. Elimdeki mevcut bir elektronik malzeme üreten ve satan Alman kuruluşunun temsilciliğine talip oldular. "merhaba, nasılsınız, bizim elektronik Dünyasında çevremiz çok geniştir..." ile başladık. "Şimdi biz sipariş verdiğimizde ne kadar vade tanırlar?" "Biz sipariş verdiğimizde bunu genel distribütör sıfatıyla yapmak isteriz ve bunu şart koşarız".
Güzel bir giriş değilmi ? Kendisi pek bir şey yapamayan, çevresine güvenen, finans gücü olmayan ve hemen vade sürecini soran, daha hiç bir şey vaad eden bir cümle söylememişken tek temsilci olursa sipariş verebileceğini söyleyen güçlü bir ekip. Anlayacağınız tam bir Avrupalı kuruluşu tamamlayacak tarzda bir girişimci. Bu görüşme genede nezaketimden olacak 1 saat sürdü.

Kardeşimin içindeki İsviçreli

İsviçre de yaşayan kardeşim İsviçreli eşi ve oğlu ile bir haftalığına İstanbul'a geldi. Haftanın her saniyesi planlanmıştı. Kimi ne zaman, nerede, kaç dakika görecek. Oraya hangi vasıta ile, kimlerle, saat kaçta yola çıkılarak gidilecek, kim kimin yanında oturacak... gibi detaylar önceden planlanmıştı. Bizim sadece o plana uymamız gerekiyordu. Bu plana uyduğumuz zaman hayat kolaylaşıyordu ama ne yazık ki sadece onunki. Demek içindeki İsviçreliyi önceden içinde barındırıyormuş. Hayatının akışını öncelerden bu kadar dakik planladığını hatırlamıyorum. İsviçre onu ve o İsviçreyi ikisi de birbirlerini bulmuşlar. İsviçre de insanlar dışarıdan bakıldığında pek farklılıklar göstermezler, hayat akıp gider. Kardeşimde onlardan biri olmuş. Önceden tanıyor olmasam, yanımdan geçip gider.

20 Eylül 2009 Pazar

yedimseni.com

yiyebilirimseni.com, yiyebilirdimseni.com, yiyebilseydimseni.com, yiyebildimmiseni.com... Türkiye'de hemen herkes web projelerine soyunmuş durumda. Alan adı bulamadılarmı tek harfin yeri değişiyor ve al sana yeni bir proje daha. Hemen hepsi aynı şeyi sunuyor. Sadece o tek harfi veya heceyi nereye koyacağınızı bilirseniz bu siteleri direkt bulabilirsiniz. Markalaşma şansı "sıfır". Bir çok başarılı projelere elverişli alan adları da "müteşebbis olabilseydim keşke" sınıfına giren insanların portföyünde bekleyip duruyor. Bir zamanlar almışlar alan adlarını ama vizyonları orada tükenmiş. Bu çeşitli imkansızlıklardan kaynaklanıyor olabilir ama her şey için bir çözüm var. Teknik /yazılım, finansman, pazarlama da sorunlar bu konularda uzmanlaşmış şahısların çözüm ortağı olarak projeye davet edilmesi yoluyla aşılabilir. Güvenmelisiniz. Bu zamanlarda her bir problemi kendiniz çözmeye kalkarsanız... Geçmiş olsun !

Gene aynı konu

Projem gereği birçok kişiyle irtibata geçiyorum, geçmeye çalışıyorum. Aşmanız gereken ilk problem santral. Daha ne istediğinizi söyleyemeden sizi tahminen uygun bir yere bağlarlar. Ondan sonra ordan oraya bağlanarak bir yerlere varırsınız ama netice almaktan çok uzaktasınızdır. Şu sıralarda geri dönüş alamadığım insanları aradığımda bunlara santral üzerinden ulaşamam çünkü artık benim için yokturlar. Ulaşırsam da işlerinin ne kadar yoğun olduğunu öğrenmiş olurum.

5 Eylül 2009 Cumartesi

TÜRK ŞİRKETLERİNİN YURTDIŞI AÇILIMLARININ...

"TÜRK ŞİRKETLERİNİN YURTDIŞI AÇILIMLARININ ÖNÜNDEKİ EN ÖNEMLİ ENGELLERİN BAŞINDA BU VİZYONA SAHİP İNSAN KAYNAĞININ OLMAMASI GELİYOR"

Bu başlığı Business Week (No.22 Türkiye) okuyunca "nihayet bunu birisi söyledi" hissine kapıldım.
Öyledir, insanlar şiirler ve manilere bayılırlar ve duygulanırlar. Aslında bunların içerikleri o şahısların içindeki duyguların kağıda dökülmüş halidir. Ben de dahil böyle bir sanatımız olmadığından başkaları yazınca bayılırız. Neden ? Çünkü tam bizim düşündüklerimiz ve hissettiklerimizdir bunlar.


"Yoğunluk" kelimesini Türkçe den atın ve göreceksiniz...

...Türkiye dev adımlarla ilerleyecek. "Kusura bakmayın çok yoğundum geri dönemedim" cevabıyla sizi avutuyorlarsa telefonu bu şahsın yüzüne kapatabilirsiniz. Çünkü "yoğun" kelimesi burada bir küfür, saygısızlık olarak algılanmalıdır. Sen yoğunsan, iş başını aşmışsa ve bu pozisyon için yeterli değilsen, başkalarının işiyle ilgilendiğin için benim işimlen ilgilenemiyorsan...

yanityok.com

Sonunda bana yeni bir web projesi başlatacaklar. info@... diye başlayan mail adresleri niye var bilemiyorum. Kimse geri dönmüyor. Aslında bir şahısa hitaben yazsanız bile nadiren geri dönülüyor. Cevap hazır "geri dönmemişsek ilgilenmiyoruz". Bu kadarmı kolay bu işler ? İnsanlar ya pişkin ve artık hiç birşeyi umursamıyor ya da çok genç ve tecrübesiz. Onlarda ne olup bittiğinin farkında değiller. Her neyse sebepler farklı netice aynı. yanityok.com

26 Temmuz 2009 Pazar

Tahminde bulunmak kolay değil

Çoğu insan çok boş tahminlerde bulunur ama bunun farkında değildir. Bir küp düşünün. Her kenarı 1km uzunluğunda ve suyla dolu. Bu küpün altına bir delik açıyoruz. Bu delikten saniye de 100 litre su akıyor. Buna göre bu küp ne kadar zamanda boşalır ? Cevaplarken tahminde bulunun zira hesap yapan (yapabilen) herkes doğru sonuca ulaşır ve bununda bir esprisi olmaz. 1 saat, 10 gün, 45 gün, 4 ay ... ? Ne dersiniz ? Fena ıskaladığınıza eminim. Tam üç yüz on yedi yıl sürüyor.

Lotto hesap yapmasını bilmeyen insanlar...

...için uygulanan bir vergi'dir.
Altı tutturma şansınız 14.000.000 :1 yani oynamazsanızda aynı şansa sahipsiniz gibi birşey. Ama insanlar bilhassa hafta dan haftaya devreden ikramiyeler olunca kendilerini kaptırırlar ve daha da fazla para yatırıp oynarlar. Kumar tutkunları heyecan yaşamak için lotto oynarlar. Çekilişi seyrediyorlarsa tv de yaşadıkları heyecan top'un yolda olduğu ve düşene kadar süreçtir onlar için ilginç olan. Bu zaman zarfında vücutları sex yaparkende olduğu gibi Dopamin salgılar. Top düşünce hangi sayı olduğu belli olunca o oyunun cazibesi kalmamıştır zira dopamin salgılama işlemi tam o anda bitmiştir. Yani kumarbazlar aslında çok para kazanmak için oynamazlar (öyle olduğunu zannetselerde). Arada bir haklı olduklarını ispatlasınlar yeter.

23 Temmuz 2009 Perşembe

Hesaplı bir çözüm

Bir tanıdığım Köln'de 72 yataklı bir hostel açtı. Konaklama yatak başına 20/40 Euro ama aylar sonrasına kadar dolu olduğundan kalmanız mümkün değil. Enteresan olan yanı otelin içini kaça döşediği. Otelin içindeki techizat ve mobilyaları komple www.ebay.de den açık arttırmalardan almış ve sadece 10.000 Euro ödemiş. Odaların her biri farklı gözüküyor ama kimi ilgilendirirki. Temiz, hesaplı ve güler yüzlü yönetim. Şef resepsiyonda kendisi çalışıyor. İşte bir girişimci örneği. Bunu size örnek gösterirken birazda övünmüyor değilim. Kendisine bu fikri ben verdim.

Görlitz şehri Türklere yakışır

Almanlar kendi dillerindeki bir kelimeyi Türkçe gibi konuşmak istediklerinde Ü veya Ö eklerler ve marifetlerine kırılıp biterler. Dün Berlin üzerinden işim olan Görlitz şehrinde bulundum. Saksonya eyaletinde. Görlitz isminde de Ö olduğundan Türklere yakıştırdım bu cici şehri. Şehir duvar düştükten sonra 160.000 nüfustan 59.000 e gerilemiş. 4.000 tane 1900 civarında yapılmış ve çoğu restore edilmiş binalar içlerinde oturacak insanları bekliyorlar. Bazı sokaklar film kulisi gibi. Muhteşem yapılar ama içinde oturanlar yok. Müteşebbisim diyen herkesi bu şehre çağırıyorum. Fırsatlar sıralamakla bitmiyor. Teşvikler, hibe paralar, çok uygun fiyata işçilik ve AB'nin coğrafi merkezi. Şehrin 2/3 Almanya da 1/3ü de Zgorzelec adıyla Polonya'da. Neisse nehri bu iki ülkeyi ayırıyor.http://www.goerlitz.de/stadtportrait-von-goerlitz/stadtrundgang/streifzug-historische-altstadt.html

10 Temmuz 2009 Cuma

Almanya'da yaklaşık 75.000 Türk kuruluşu mevcut...

...bunların %95* Türkiye AB'ye uyum sağladıkça büyük bir felakete doğru gidiyorlar. Bu söz konusu yüzde hiç kazanç göstermeden ve dolayısıyla vergi ödemeden çalışan kuruluşlardır (sabit vergiler hariç). Almanya da hemen herşey güven üzerine kuruludur. Şirketler faturalarını antetli kağıt üzerine yazarlar. Alman maliyesi bunun Türkiye'de aynı şekilde işlediğini sanar. Gerisini siz tahmin edin, ben yazmayayım. Maliyeden denetim geldiğinde (ortalama 8ayda bir gelir) muhasebenizde bir Türkiye faturası görülürse sizden sadecene bu şirketin Türkiye'de ticaret siciline kayıtlı olduğunu belgelemeniz istenir.
(*) Bu yüzde tahmin değildir. Benim Almanya'da hizmet verdiğim Türk ortaklı şirketlerden yola çıkılırsa gerçek rakamdır. Bu arada mali durumlarını tam bilmediğim şirketleri vergi ödüyor farzettiğim için bu rakam %100 e daha yakın değildir.

9 Temmuz 2009 Perşembe

PR ve Reklam ajansımı arıyorsunuz ?

Size tavsiyem www.sparktr.com . Nedenine gelince irtibata geçin ve görün. Ben danışmanlık kariyerimi bile bir reklam ajansını görevlendirerek başlamıştım. Bir yerde daha yazmıştım ama tekrarlamakta yarar var. İlk danışmanlık işini bir türlü alamayınca reklam ajansını (Almanya) görevlendirmiştim ve onlar beni pazarlamışlardı. O zaman bu zaman hemen her projemde PR ve reklam konusuna gerekli önemi vermiş ve profesyonelleri yanıma almışımdır. Bu konuda tecrübeli olduğumdan yola çıkabilirsiniz. Kendimi ama galiba hiç bu kadar iyi hissetmemiştim Shark'ta olduğu kadar. İhtiyacınız olursa bir tanışın. selim@sparktr.com

8 Temmuz 2009 Çarşamba

İnsan insan ?

Hayat çok keyifli. Şu sıralarda hergün yemeden edemediğim tahıllı simidimi yiyerek, etrafımda olan biteni seyrederek giderken, 3-4 defa bir iş için karşılaştığım bir bayan camı tıklatarak benim ofisine gelmemi işaret etti. İçerde başka bir bayan daha vardı. "İşte bahsettiğim Ahmet Bey bu" dedi. Ben neydim ? Sonra ortaya çıktıki ben bilmeden benim Fan klübüm varmış. Hep kalpten ve açık yürekli oluşum, sürekli gülüyor olmam dikkatten kaçmamış ve beni bir takım insanlar "insan insan" ilan etmişler. Keyiflendim, çenem düştü ve epey bir konuştum. Bu bayanların inandığı hemen hiçbir şeye inanmıyordum ama ona rağmen orayı "insan insan" statüsünde terk ettim. Bir daha karşılaşırsak benimle daha fazla tanışmak isteyenler olduğunuda söylediler. Şu anda çok dikkatli adımlar atmak zorundayım çünkü birçok kimsenin fokusundayım. Yani "guru" gibi birşey !

Şoktayım banka benimle ilgilendi !

Türk Bankaları hemen hepsi aynı hizmeti sunar. Faiz oranları virgülden sonra biraz farklılık gösterse bile hepsi birdir. Malum sebeplerden nakit bulundurmazlar. Kredi kullandırmak için sizden önce para getirmenizi isterler. Kredi kartları sayesinde kar yazıp dururlar. Farklılığı kimler yaratır ? Esen Hanım gibiler. Kapıdan girince hemen sağda ilk masada oturuyor oluşu zaten kendisini sempatik yapıyor ama bunun üstüne güler yüzünüde kattınızmı ister istemez "ne kadar iyi banka" diyorsunuz. Problemimle ilgilendi ve çözdü. Bu tabii kendi elinde olmayan birşey, neticede merkez karar veriyor. Olaylar ters gelişseydi bile kendisine kızmak mümkün olmayacaktı. Konuyu ilk görüşmemizden sonra beni unutmuş gibi gözüksede gene ortaya çıktı. Ama güler yüzlülüğü ve cana yakın tarzıyla... Ne diyeyim, güler yüzlü insanlar ruhuma hitab ediyor.
Bir yerde daha yazmıştım ama birçok banka müdiresi güler yüzlü olsa bile sizi dinlemez. Gözleri hep o masalarındaki ekrandadır. Arada bir size "kahve alırmıydınız" diye sorarlar ve ekrana bakmaya devam ederler. Çoğu zaman bu durum karşısında söylemek istediğimi söylemeden, söyleyemeden çıkmışımdır dışarı. Neyse Esen Hanım bana moral oldu. Teşekkürler.

5 Temmuz 2009 Pazar

Güven üzerine kurulan herşey...

Dünya'nın portföy yazılımlarında lider kuruluşu olan İsviçre orjinli Expersoft System AG www.expersoft.com ve Türk www.infina.com.tr kuruluşunu 3 randevuda partner yaptım. İsviçre'li kuruluş Türkiye'de bir lokal çözüm ortağının olması gerektiğini biliyordu ve konuyu bana aktardı. İsviçre kuruluşu trendleri yarattığı için emindim. Bu hiç anlamadığım yazılım konusunda Türkiye'de kimse bana beni zora sokacak soruyu soramazdı. O zamanlar hepsi Excel ile çalışırken karşılarına Dünya'nın lider yazılımı çıkmıştı. Bunu yaparmı, onu yaparmı vs. EVET ! Bu sistem hepsini yapar diyordum. Yalanda değildi. Hatta çoook daha fazlasını yapıyordu o kadar ki bizde cevapları olan o soruları kimse bilmiyordu. Hemen her büyük portföy şirketini ziyaret ettim. Hedefim satmak değildi, sadece bize rakip olacak kuruluşların merak etmesi ve beni bulmasıydı. Neticede bunlardan biri Expersoft'un Türkiye partneri olacaktı. İnfina Yazılım A.Ş. Türkiye'nin en büyük bankalarına birçok yazılımla destek veren bir kuruluş. Genel Müdürü Nejat Özek'le anında tutmuştu kimyamız. 10 dakika içinde "siz"i "sen" takip etmişti. Güven ortamı mevcuttu. İşviçre zaten bana %100 güveniyordu. İkinci görüşmemizde İsviçre'li yönetimle İnfina tanıştılar. Üçüncü randevumuzda Hyatt Regency otelinde basına tanıtım ve sözleşmelerin imzalanması gerçekleşti. Ortada güven oldumu hayat ne kadar kolay olabiliyor. Bu ortaklı bugün Türkiye liderlerinden olduğu gibi yeni geliştirdikleri yazılımlarını yurt dışına ihraç bile ediyorlar.

2 Temmuz 2009 Perşembe

2 farklı yolculuk 2 ayrı heyecan

Uçak yolculuğuna bayılırım. Hatta seyahate çıkmayacaksam rotamı havalimanı civarından geçmeyecek gibi belirlerim. Malum iştahım kabarırda uçar giderim diye. Aynı şekilde vapurla Avrupa-Asya arasında gitmeyide çok severim. Güzel havalarda açıkta oturmak ve İstanbul'u teneffüs etmek. Muhteşem bir şey ! Domates suyuna bayılırım ama sadece uçuşlarımda içerim. Eve aldığımda zehir gibi gelir ve içemem. Vapura bindiğimde de o çıtır, çıtır simidi götürmezmiyim. O da başka bir zevk.

Meyva ve sebzede karlılık çok yüksek

Son zamanlarda tanıdığım birkaç kişi işsiz kalınca sokak başlarında sepetlerde meyve ve sebze satmaya başladılar. İşin tuhaf yanı bunu birbirlerinden habersiz olarak gerçekleştirmeleri. Gittim sordum niye bu işe soyundular diye. Meğer kar marjı çok yüksekmiş. Bunu öğrendikten sonra etrafıma başka bir gözle baktım ve şaşırdım. Tekel Bayii bile önüne bir tezgah açmış kiraz satıyor, kuruyemişçi taze kayısı satıyor. Moda Caddesine çıkın, her 50m'de bir tane manav, mini veya mini-mini manavla karşılaşmadığınız noktaya sizde bir tezgaz açın. Galiba bu işte hakikaten para var.

1 Temmuz 2009 Çarşamba

Ya bu belge fotokopiyse

Dünya 3.sü olmuşuz en çok küçülen ülkeler arasında. Fatih Altaylı köşe yazısında çok hoş yazmış. "Başbakanımız ya şimdi bu belgenin fotokopi olduğunu söylerse ne yapacağız"demiş.

Alman biliyor bu işi

Temsilcisi olduğum Saksonya Eyaleti yatırım ajansından bende yararlanacağım. Aslında mecburiyetten. Türkiye için olan bir projemi hayata geçirmek için finans kaynağı aradım ve bulamadım. Belki gittiğim adres yanlıştı çünkü bankaya gittim. Ben projeyi anlatırken karşımdaki şahıs bilgisayarının ekranına bakıp durdu ve arada bir beni dinliyor gibi yaptı. Bu durum 3 defa tekrarlanınca bende vazgeçtim. Bankalar sürekli kar yazar ve sanayiciye kredi vermezlerse reel sektör batmaya mahkumdur. Hayata geçtikten sonra sizlerle projemi paylaşacağım. İşin tuhaf tarafı aslında bu istenmeden, mecburiyetten kaynaklanan yurt dışına taşıma operasyonu büyük bir avantajı beraberinde getirecek. Proje'nin altında "xxx GmbH/Almanya'nın bir projesidir" diye görenler. "Al işte böyle fikirler hep yabancıların aklına gelir. Alman biliyor bu işi" diyecekler ve projeye daha çok inanacaklar, güvenecekler.

18 Haziran 2009 Perşembe

Almanya'ya direkt yatırımlar



Almanya ya diğer ülkelerden yapılan direkt yatırımlar kriz tanımıyor. 2008'de 390 yeni proje başlatılmış. Bu 2007 yılına göre %28 artış demek oluyor.

Bak postacı geliyor, selam veriyor !

Çocukluk zamanımda öğrendiğim bu şarkı herhalde Türkçe olarak aklımda kalmış olan birkaç parçadan biridir. Postacı zamanımızda da geliyor ama benim mektubumu getiriyormu ? O biraz şansa kalmış birşey. Almanya da sorarlar "Türkiye ye posta kaç günde gider?" Cevabım : "3 gün ile hiç varmamak arasında". Bu gerçektir. Test etmek için kendime yurt dışı seyahatlerimden bazen kart atarım. Bu sayede bu tecrübeyi edindim. Merak ettiğim tabii ki "neden adrese varmıyor" ama daha çok merak ettiğim, bu mektuplar gönderenin adresine de geri gelmediğine göre nereye gidiyor ? Akibetleri ne oluyor ? Bu konuda 180 derece farklılıktan anlatayım. Almanya, İsviçre gibi memleketlerde gece 22ye kadar posta kutusuna atılan her mektup ertesi gün sabah teslim edilir. Hatta İsviçre de bir gariplik daha yaşadım. Orada yaşayan kardeşim nakit çekmek için bankaya gidemedi. Bankaya telefon etti ve nakit göndermelerini istedi. Ben şaşırdımdı. Neler mümkün diye. Ama sonra tam bomba patladı. Ertesi sabah beraber evden çıkarken posta kutusunu açtı, bankadan gelen zarfı gördü ve "para gelmiş" dedi. Buna kim şaşmaz. Hem postane ve hemde insanlar ne kadar güvenilirki banka nakit parayı zarf içinde şahsın adresine gönderiyor. Pes doğrusu !

15 Haziran 2009 Pazartesi

Nasılsın iyimisin ? İyimserim !

Ne desem bilemiyorum. Bu günlerde pek iş yapmak isteyen, iştahlı kimseyle karşılaşmıyorum. Doğru adresleremi uğramıyorum yoksa... Bir krizdir gidiyor. Ya kardeşim pazarlama aktivitelerini "kriz" diye minimuma indirirsen veya durdurursan bu iş tabii ki krize dönüşür.
Türkiye'nin en önde gelen sektörlerinden lojistik sektörü yurt dışı kuruluş ve ülkelerin fokusunda. Bunun 20 Haziran'da örneklerinden birini yaşayacağız. Dosya konusu olarak : "Lojistik Kavşağı Türkiye" başlığı altında 8 gazete sayfasında dolu, dolu Türkiye yazılacak. Bunu yayımlayan DVZ (Deutsche Logistik Zeitung) Avrupa'nın No.1 yayını. İlan veren Türkiye'nin lider kuruluşları nerede ? Kriz var, bütçe yok, seneye inşallah vs. vs.

Türkiye'den verilen ilan sayısı yukarıda ki bayanın gösterdiği gibi 1 adet. http://www.transotto.com/ Bu çok özel kuruluşu tebrik ediyor ve hayırlı işler diliyorum.

30 Mayıs 2009 Cumartesi

Web Projeleri

İnternet çağındayız ve iş yapmak için çok keyifli bir platform var karşımızda. 1 fikir + 1 alan adı + reklam/tanıtım ve start aldınız demektir. Maalesef birçok proje daha fikir aşamasında çıkmaza giriyor. Türkiye'de e-Ticaret ve arkadaşlık siteleri artık internet kirliliğine sebep oluyor. Bazı projelerini sır gibi saklayanlar bunları açığa vurunca zaten var olduğunu görüyor ve hayal kırıklığına uğruyorlar. Farklılık getiren bir proje örneği www.blacksocks.ch Bu arkadaşım İsviçre'de yöneticilere ve iş adamlarına siyah çorap satıyor ve neredeyse 20.000 abonesi var. Abone olanlar yarı uzun ve uzun olmak üzere siyah erkek çorabını abone oluyorlar ve 6 ay'da bir bunlara 5 çift + 1 tek (bu rakamda yanılıyor olabilirim). Böylecene alışverişe vakti olmayan yönetici takımı alıştıkları siyah çorapları sürekli aynı kalitede posta kutularında buluyorlar. Yenisi geldikçe diğerlerini çöpe atıyorlar. Şu sıralarda büyük başarısından dolayı tekliflere dayanamadı ve iç çamaşırı vs. de pazarlıyor gibi gözüksede bu alanları 3. firmalara sattı veya yüzde alıyor. Kafası çalışıyor. Tek büyüklükte siyah çorap satmak varken niye çeşidi olan ve sürekli geri gönderilebilecek ürünlerle uğraşsın.

25 Mayıs 2009 Pazartesi

Krize ayıracak zamanım yok !

Bugün birileri bize küresel ekonomik kriz bizi “teğet” geçti veya geçecek diyorsa bu doğrudur.
İş hayatım boyunca irtibata geçtiğim kuruluşların geri dönüşlerine bakacak olursam oranın sıfırın üstüne çıkmasının sebebi bazı E-Mail'lerin yanlış adrese gittiğinden geri dönmesinden kaynaklanır.
İş ortamında normalin dışında gelen beklenmeyen mailleri ilgisizle cezalandırırız.
Bu yüzden diyorum ki : Türk insanının krize ayıracak zamanı yoktur ve bu da neticede insanlara krizin bizi teğet geçtiği hissini verecektir (ödenecek faturalar olmasa, ama onlar iyi zamanlarda da var).

Telif hakları denen birşey var

Benim yayımladığım, kullandığım fotoları ya kendim çekmişimdir ya da bir sunucudan satın almışımdır. Bu büyük bir rakam tutmuyor ama başınıza iş gelmesini önlüyor. Daha geçen ay arkadaşım "irtibat" başlığı altında başında telefon kullaklıklı bir bayanın resmini kullanmıştı. Avukattan 1.500 Euro ceza talebiyle karşılaştı. İzinsiz olarak telif ödemediği bir fotoyu kullanmıştı. Evet, bilhassa Avrupa'da ama pek yakında Türkiye'de aynı durumlarla karşılaşabilirsiniz. Bu gibi yanlışların polisliğini yapan ve sadece bundan yaşayan avukat büroları mevcut. Cezayı ödemekten belki uzlaşma yoluyla kurtulursunuz ama avukatın 200-500 Euro ücretini ödemekten ASLA !

Bu numune biraz yırtık ama ...


Bir ürünü pazarlayabilmeniz için fazla konuşmanızı gerektirmeyen, kendini satan numunelere ihtiyacınız vardır. Tekstil pazarladığım zamanlardan hatırlarım bana bazen bir yanı kumaş örneği bulamadıkları için kesmiş oldukları t-shirt'ü örnek diye verirlerdi. "Ama müşterinize söyleyin, sipariş geldiğinde tabii ki 4/4lük mal teslim ediyoruz". Kimi zaman lekeli olurdu tekstiller "müşterinize söyleyin bu lekeler orjinalde olmayacak".
Kolaysa sat ! Karşındaki zaten herşeyden nem kapıyor ve fiyatı düşürmeye çalışıyor sende yarısı kesik olan bir T-Shirt'ün esasta ne kadar muhteşem olduğunu anlatıyorsun.
Bu işi tam anlamıyla çözmüş olan üreticilerde vardı. "Siz piyasadan müşterinizin tercih edeceğini sandığınız bir ürünü alın ve etiketini keserek ona gösterin. Beğenirse nasıl olsa yaparız bu ürünü". Ne mutlu Türküm diyene !

24 Mayıs 2009 Pazar

1954 Dünya Futbol Şampiyonu Almanya

Bu kupanın kazanılma günü Almanya'da Cumhuriyetin Kuruluş tarihi olarak görülür. Resmen 5 senedir var olan Cumhuriyet bu kupanın kazanılmasıyla savaş sonrası başı eğik Almanya 'yı ateşlemiş ve moral vermiştir. Sebebine gelince. 1948'de Londra Olimpiyatları ve 1950 FIFA Dünya Kupasına katılması yasaklanan Almanya savaş sonrasında ilk defa büyük bir müsbakaya katılmıştı. Bu finale kadar senelerce yenilmemiş olan efsanevi Macar takımını yenmek Almanya'ya nasip olmuştur. O zamanlar takımın antrenörü olan Sepp Herberger'in maç taktiğide bir o kadar muhteşemmiş. Macarlara Almanya yı kolay yenebilecekleri hissini vermek için başlangıçta takımı kötü oynattırıyor. Maçı rahat kazanırız hissine kapılan Macarlar 2:0 galipken 2:3 kaybederler.

Federal Almanya Cumhuriyeti 60 yaşında

Bu 60 seneye neler sığdırmamışlarki. 1949'da savaştan çıkan Almanya'da taş taşın üstünde durmazken bugün bir Dünya devi Almanya karşımızda. Tabii azim çok önemli ama tek başına yetmez. Azim varsa organize etme ve organize olma sanatıda gerekiyor. Almanya bunun en güzel örneği. Kriz Almanya'yı şu sıralarda Türkiye'den daha fena vurdu ama bu durumda da duruşları örnek teşkil ediyor.
AR-GE'ye yatırımlar arttırıldı, işçi çıkarmak yerine kısa çalıştırma yöntemiyle sonradan zor bulunacak elemanlar işte tutulmaya çalışılıyor. Bunun nereye varacağını görmek zor değil. Bu krizde atlatılacak. Dünya ticareti ufalmış olarak devam edecek ve önüne geçilmesi imkansız olan Çin'den sonra Almanya her alanda daha büyük bir farkla Dünya sahnesinde start alacak ve gene başı çekecek.

19 Mayıs 2009 Salı

İnsan hayatının 1/3ünü uyuyarak geçirir

Türkler de bunu böyle yapar genelde. Ama bilhassa İstanbul'da yaşayanlar buna eş değer bir zamanı trafikte geçirirler. Bir iş tutmanın velinimet olduğu bu zamanlarda bu şansa sahipseniz işinize yakın bir yere taşının. Aksi taktirde ömrünüzü kısaltırsınız.
Bu satırları yazarken aklıma geldi. Birçok İstanbul'lu aslında Anadolunun bir köşesinden gelir. Uzun zamandır işsiz olanlara tavsiyem iş ararken ve bulduktan sonra da bu işin sürekliliğini görene kadar geldikleri şehirlere, köylere geri dönmeleri. Ailece daha hesaplı yaşayacağınız kesin.

15 Mayıs 2009 Cuma

Sarı çizgi ve farklı bir Dünya

Fuar için Münih havaalanına indim, bavulumu aldım ve geliş katında gümrükten geçip çıktım. Bir baktım insanlar güzelce istif olmuşlar ve şahısların dışarı çıkmasını bekliyorlar. Lütfen dikkatli bakın. Yerde sarı bir çizgi ! Ve bekleyenler bu çizgiyi geçmemek için özen gösteriyorlar. Hemen bizim alanlardaki bekleyenler aklıma geldi ister istemez. Çizgiyi geçmiş olan 3 kişi (sarı t-shirt'lünün yanıdakiler) birazdan İstanbul'dan gelen akrabalarına sarılacaklar. Ama günahlarını almayayım. Genede sarı çizgiye yakınlar.

transport & logistic fuarı Münih 2009

11-14 Mayıs arasında Münih'te Dünya'nın en büyük sektörel fuarı olan transport & logistic'te bulundum. Fazla Türk katılımcı yoktu. Buna rağmen fuar katılımcı sayısında %10 artış kaydetmiş. Yurt dışı katılımcıların sayısıda 2 senede bir yapılan bu fuarda %16 artmış. Demek oluyorki bizler kabuklarımıza çekilirken diğerleri daha iyi zamanlara yelken açmak ümidiyle ileri adım atıyorlar. Oysa görüşme yaptığım bütün yabancı iş adamları Türkiye'nin lojistik sektöründeki öneminin altını bilhassa çiziyorlar. Bu olumlu yaklaşımları bir yerlere taşımak bizim elimizde. Sesimizi duyuralım !

8 Mayıs 2009 Cuma

Yarın Cumartesi günü ve saat 8 de iş görüşmem var

Garip ama gerçek, hayatımda ilk defa Türkiye'de saat 8 de bir randevum var. Almanya'da genelde sabah 7:30, - 9:00 arasına aldığım iş görüşmelerimi TR 'de maalesef devam ettiremedim. O saatlerde kimselere ulaşmak mümkün değil, hatta şahıs karşınızda otursa bile daha içi uyuyor oluyor. Hadi çalışanları bırakalım, iş sahibi bile bu saatlerde işinde olamıyor. Aslında patronum diye ekstra geç gelenlerde var. Burada Dünya tersine dönüyor.
80'li senelerde İstanbul'a geldiğimde Nişantaşı'nda bir ofise çok sık giderdim. Sabah saat 6:30 da Anadolu yakasından otomobille yola çıkıp ofis arkadaşlarımla boğaz köprüsü trafiğine takılmadan doğru Ortaköy'e giderdik. Sahildeki çay bahçelerinden birine kurulur ve simidimizin tadını çıkarırdık. Gel keyfim gel. Saat 9'a doğru ofisin yolunu tutardık.

En büyük sorunum kendimi frenlemek...

Hobim yemek yemek olduğundan fazla kilolarım savaşmasamda vardı. Sonra birgün aniden karar aldım ve diyetisyene gittim. 5-6 ayda 20 kg uçtu gitti. Tabii bu sıkı disiplinli beslenmem ve diyetisyenin söylediklerini virgülüne kadar uygulamamdan kaynaklanıyordu. Yanlız bugün diyebilirimki hareket etmek en önemlisi. 1 saat ritmik yürümek yeterli geliyor. 6 aydan sonra koşabiliyorum ama dikkatli olmam gerekiyor. Nedenine gelince ! Hayatımda ilk defa 6 ay önce spor yapmaya başladığımdan bileklerime fazla yüklenmek istemiyorum. Biliyorumki spor yapamayacak duruma gelirsem gene kilolar gelecek ve şişeceğim. Şimdi benim için en önemlisi sürekli hareket halinde olabilmem. Kendimi çok iyi hissediyorum. Ne varki, bugün "küt" diye ölüp gidersem, kimse nedenini bilemeyecek.

Frenlemek denince. Fikir, proje çöplüğünün önüne geçmek daha da zor oluyor. Ama buna başka bir zamanda deyineyim.

7 Mayıs 2009 Perşembe

Borç parayla iş kurmak...

...riskli bir yaklaşım. Uzmanlardan yardım almaktan, bu şahıslara gerekiyorsa danışmanlık hizmeti karşılığında ücret ödemekten kaçınmayın. Tecrübe denen şeyi satın almanız lazım. Ne varki bu yardımı aldığınız şahısıda sorgulayın. Sizin gerçekleştirmeyi planladığınız projeye yakın ve benzer projelerde çalışmışmı yoksa tecrübesi sadece okuduklarınamı dayanıyor.

5 Mayıs 2009 Salı

Direct Marketing bilen bilir

Dünya'da en çok uygulanan ve en etkili pazarlama yöntemidir "Direct Marketing". Türkiye'de genelde B2C kullanılır oysa Dünya'da B2B olarak çok daha fazla kullanılır. Dev adres/data bankaları yüzlerce çalışan ordusuyla ellerindeki kurumsal ve bireysel veritabanını sürekli aktualize eder. Bu konuda Türkiye'ye bir türlü taşıyamadığım ve başarılı olamadığım bir konudur.
Bugün "sizi taleple buluşturayım" dediğimde bunu Avrupa'da geniş satın almacı ağıma ve bağlı olduğum şirketler veritabanına güvenerek söylerim. Bunun tabii ki bir bedeli vardır. Bunu bana ödememek için satış üzerinden yüzde teklif ederler. Ben ama belli bir ürünün pazarlamacısı değilim. Yüzde bazında satacak olsam zaten bütün Dünya'nın üreticileri peşimden koşar. Nitekim koşanlarda Avrupalı kuruluşlar. Bunlar için şimdiye kadar birçok başarılı proje geliştirdim ve uyguladım. Avrupa da işverenlerin farklı olduğunu size bir örnekle anlatmak isterim.
1990 senesinde yüksek alkollü içki sektörünün lider kuruluşlarından biri olan (Almanya) Doornkaat AG ye danışmanlık hizmeti veriyordum. Çok nadir olan karşılaşmalarımızdan birinde şirketin yönetimiyle Almanya'nın Norden şehrinde yönetim merkez binasında toplanmıştık. Bir saat süren toplantı sonunda tam vedalaşmak üzereydik (ben oradan arabayla 3 saatte Köln'e geçecektim) yönetim kurulu başkanı "Bay Dener buradayken kendisine çekini verseydiniz" dedi. Bende "daha erken, gereksiz" dedim. Hiç unutmuyorum ayın 13ü olmasına rağmen benim bir ay sonraki danışmanlık bedelim olan parayı ödemişlerdi. "İşte olay budur. Bu insanlar için yırtınmazsınızda ne yaparsınız?". Adam bana daha faturasını bile kesmediğim bir hizmetin bedelini ödüyor hemde aslında 52 gün önceden.
Hizmet fatura bedelleri danışmanlıkta Almanya'da ve birçok ülkede hizmet verilmeden önce ödenir. Sebebi de son derece basittir. Şayet şirket ödemez veya ödeyemez duruma gelirse danışman bu durumun maduru olmaz ve olmamalıdır.
Türkiye'de bir kuruluşa hizmet vermem için aşmam gereken 2 engel vardır önümde :
1. Para karşılığında çalıştığımı duyunca bedelini kabullenmeleri ve kabullenirlerse de
2. Bunu ay başında önceden ödemeleri
Kolay değil tabii bu engellerden bir tanesini bile aşmak :)

Kriz sonrasında Almanya'yı kimse tutamayacak

Herkes gibi Almanya'da krizden etkilendi. Hemde ne etkilenmek ! 2008 ihracatı 1.000.000.000.000 Euro olan (sıfırlar fazla koyulmadı) bu ülkenin ne kadar ihracata bağımlı olduğunu görüyorsunuz bu rakamdan. Ama bir gerçek var. Alman sanayicilerin çoğu AR-GE ye yatırımlarını arttırdılar. Alman Patent bürosuna müracaatlar rekor düzeyde arttı.
Sanayicilerin yaklaşımları çok güzel : "Senelerce iyi paralar kazandık. Bunlar böyle günler içindi. Şimdi mümkün olduğunca az veya hiç eleman işten çıkartmadan krizi atlatırsak bu krizde yaptığımız AR-GE yatırımlarımız sayesinde diğer ülkelere fark atarak Dünya piyasalarında sahne alabiliriz."

Bu arada batan şirketler yok değil, tabii ki var. Bunları bizlerde gazetelerden okuyoruz. Beni gören hemen herkes beni Almanya'ya daha yakın gördüğü için "Almanya ciddi krizdeymiş değilmi ?" diye gelirler hep. Evet'te onların ölüsü bizim dirimizden fazla değer ediyor, su yukarıdaki ihracat rakamına bakın !

Ama unutuyorum hep, Türkiye'de kriz yokki. Kriz bizi teğet geçiyor.

Yukarıdan aşağı okurken unutmayın...

...daha önceki ayları sağ tarafta tıklarsanız daha farklı konulara ulaşırsınız. Selam ve sevgiler.

1,90 Euro neyin fiyatı olabilir ?

1 litre benzin diyorsanız, hayır ! Aşağıdaki yatırımı gerçekleştirmek isterseniz size bu yörede 1,90 Euro/m2 den başlayan imarlı arsalar sunuluyor. 19.000 Euro'ya 10.000m2 imarlı arsa Türkiye'de satın alabilirseniz ertesi gün gazetelere konu olursunuz.

Yarısı sizden yarısı Almanlardan

Dünya'da sizi bekleyen ne fırsatlar var bir bilseniz. Ben size bir tanesini sadece söyleyeyim. Temsilcisi olduğum Saksonya eyaletine bir yatırım gerçekleştirin ve siz ne kadar yatırırsanız bir o kadarda size hibe etsinler.

Şimdi bir Türk'ün kafası burada nasıl çalışır anlatayım :

Ben 2 Milyon Euro yatırım planlıyorsam, bunun fizibiletisini öyle yapayımki sanki 4 Milyon gerekiyor gibi olsun. Bunun için 2 Milyon hibe alayım ve proje bana bedavaya gelsin. Sökmez !

Şimdi gelelim bu iş nasıl yapılır :

Diyelim siz tekstil sektöründe üreticisiniz. 5 Milyon Euro'luk makine parkınız var. O halde bunun 1 Milyon Euro'luk kısmını Almanya'ya taşıyalım ve 1 milyon'da üstüne hibe alalım ve başlayalım üretmeye.

Yarı mamülü Türkiye'den üretip bu tesisimize gönderelim. Burada "finishing" gerçekleştirip ürünü "Made in Germany" olarak piyasaya sürelim. Fiyat savaşından uzak duralım.

Evet işçilik maliyetleri biraz daha fazla olacak ama sinerji yaratmak buna denir. Siz "Made in Germany" ile (Dünya'da tek kalite simgesi) bir katma değer katıyorsunuz ürününüze. Siz AliVeli A.Ş. olarak ürününüzü 1 Euro'ya satacaksanız kalite ve en önemlisi fiyatı tutturmanız gerekir. Çünkü ürün "Made in Turkey" veya "Made in China" (kısmende olsa). Şimdi satınalmacı Almanı düşünün bu 1 Euro ya bu ürünümü alır yoksa 2 Euro'ya "Made in Germany" mi ? Hemde iç alım yapabilecek, ithalat gerekmeyecek. Ne kota, ne birşey !

İşte kafayı çalıştırmak böyle bir şey !

Danışmanlık hizmeti istiyor ve hatta buna parada ödemeye katlanabilecekseniz : ahmet@dener.eu

3 Mayıs 2009 Pazar

Uzmanlar ordusu

Bilirsiniz bizler hepimiz uzmanızdır. Bu tabii benim için bir felaket. Şimdiye kadar neden bir Türk şirketine danışmanlık yapmadığımın cevabıda burada yatar.

2007 senesinde bir Alman yatırımcı grubuna gayrimenkül alımında yardımcı oluyordum. İş hacmi 40 Milyon USD. Uzun sözün kısası. Notere iş bitirmek için gidiyorduk ki satıcı vaz geçti.

Bir sene sonra tesadüfen konuya şahit olan birisinden öğrendim sebebini.

Satıcı bizim el sıkışmamızın akşamı evine giderken şöförüne :

"Hasan bizim binaları nihayet 40 Milyon Dolara sattık".

Şöför : "Tebrikler patron ama biraz ucuza vermemişmisiniz?"

Al bakalım ! Bu uzman söför sayesinde iş yattı. Gerçi bu engeli aşsaydık bile işin bitmesine daha çok uzaktık. Satıcının eşi, çocukları ve hatta gittiği restorandaki garson bile bu işi bozabilecek kadar "uzman"lar. Her konuda !

Bundan ne ders alıyoruz ?

Bir Türklen iş bitirmek istiyorsan o anda bitireceksin ! Tabii burada gene "herkes böyle değil" diyeyimde okuyan ve bu sözlere bozulanlar kendilerini o geri kalan %0,01 in içinde görsünler.

Kesin konuş

Türkler maalesef hemen hiç bir işe gerekli ciddiyetle yaklaşmazlar. Birçok projem bu yüzden sonuçta yabancılarla gerçekleşmiştir. Tabii bunu aramızdayız diye yazıyorum. Yabancılarla iş ortamında "bizlerden iyisi yoktur" derim.

İlk önce herkes her işe "evet" der. Neticede cevabı genelde "hayır"dır ama bunu size söylemez. İrtibatı koparıp sizinle görüşmemekle sizin bunu nasıl olsa anlayacığınızdan yola çıkarlar.

Kesin bir "hayır"bile her zaman herkesin önünü açar. İnsanız, insanlar birbirleriyle konuşurlar.

29 Nisan 2009 Çarşamba

Serbest iş yapmış olanlar tercih edilmezler

Ben çok teklif almışımdır profesyonel olarak çalışmak için ama neticede hayatımda hep serbest çalışmış olmam birçok soru işaretini beraberinde getirmiştir.

Benim bakış açımdan : Bu serbestliğimden vazgeçeyimmi ?
Hayır, çünkü = Kendi zamanımı kendim ayarlıyorum.

İşveren açısından : Ahmet Refii Dener acaba takım çalışmasına elverişlimi, hep serbest çalışmış ve kendi kararlarını kendi vermiş ?

Hiç birimiz başarıyı yakalayacağı yerde Dünya'ya...

...gelmemiştir. İstisnalardan bahsetmiyorum burada.

Kararlar alın, değişime yönlenin, şansınızı kapınızın önünde aramayın.

Bugün İstanbul'da Anadolu yakasından gelen iş teklifini, Avrupa yakasında oturuyor diye kabul etmeyen çok kimse tanıyorum. O zaman tabii ki kendi krizinizi kendiniz yaratırsınız.

Websiteleri

Çok başarılı olanları olduğu gibi, bir çoğu olmasa o kuruluş için daha iyi olur diyebilirim. Tamam benim Türkçem 30 sene yurt dışından sonra bozuk ve zaten kimse düzgün Türkçe bilmiyor, ama bir İngilizce, Almanca vs. tercümelere tıklarsanız bu sitelerde felaketle yüzyüze gelirsiniz. Sözde tercümanların tercümeleri. Kimsenin günahını almayayım ama yabancı dilde düzgün olan siteler çoook az. Hatta ben kardeşime bununla ilgili bir iş bile yarattım. Türk sitelerinin yabancı dil içeriklerini düzenliyor (kendisi tahminen 3-5 dil biliyor). Aslında bu hizmeti Türk şirketlerine verecektik ama bizi tercüman sandılar ve fiyatlar yüksek geldi. Malum Türkiye de tecrübe ve kaliteden önemli olan fiyattır. Şu anda kendisi aynı hizmeti Avrupa'nın dev kuruluşlarına veriyor. irtibat : ahmet@dener.eu

Kartvizitini göster senin kim olduğunu söyleyeyim

Genelde kartvizitlerde (şayet büyük bir kuruluş değilse) hep ufak tefek hatalar vardır ("neyse, kim görecek"). Ya da Tel.No. vs. farklıdır ve kartı veren "durun ben şuraya direkt hattımıda ekleyeyim" der.
Dünya'ya açık bir iş yapıyorsanız emin olunki kartınızı alanın ilk yapacağı iş müsait durumda sizin websitenize girmek olacaktır.
İşte burada kalite anlayışınız hemen ortaya çıkacaktır. Ben her sabah websitemi denerim. Tekniktir bu, tabii ki çalışmayabilir ama en azından ben sabah bir kontrol edeyimde. www.d-project.com.tr benim Türk firmalarına hitab ettiğim alan adı'dır. Alman müşterilerime www.dener.eu üzerinden ulaşırım ya da onları bilgilendiririm diyeyim daha doğru olur. Websitelerin hakkında ayrıca bir üstte yazdım.

İş bulmak istiyorsanız...

...iş müracaatınızla işverende kalıcı iz bırakın. 30 seneden sonra 2004'te tekrar İstanbul'da yaşıyorum. Etrafımda bazı tanıdıklarımın iş müracatları beni şoke ediyor. Elle yazılmış bir CV'yi hiçbir ön yazı olmadan her tarafa faksla dur. Tabii bu vasıfsız işçi olarak iş arayanların yaptığı bir yöntemdir sanıyorum. Avrupa'da böyle bir yöntem yasak bile. Ne reklam , ne de iş müracaatı. "Sen benim faks kağıdımı tüketeceksen benim senden birşey talep etmiş olmam lazım".

Her neyse, bu kadar sıradan cv'nin yanında fark yaratmak zor değil. Seçeceğiniz kağıt, belirttiğiniz istekleriniz, tecrübeleriniz. Neden o şirkette çalışmak istediğiniz, foto, seçtiğiniz kağıdın ve yazıcının baskı kalitesi vs. derken... Start alırken at yarışında olduğu gibi "Starting Box" da en azından herkesle aynı hizada olmak için özen gösterin, doğruları yapın. İş bulmak zaten zorken birde başından diskalifiye olmayın. İrtibat : ahmet@dener.eu

Çözüm çok ama ilk önce içinizi dökmelisiniz !

Bu ne anlama gelir ? Genelde danışmanlık hizmeti talebinde bulunan şahıslar (kuruluşlar demiyorum çünkü neticede bilgileri size aktaran hep bir şahıstır) kendi doğrularını bana aktarırlar. Retuşlanmış bilgiler kulağa daha hoş gelirler ama yanıltırlar. Üretilen çözümler bu yanlış bilgiler doğrultusunda olursa herşey bir felaketle sonuçlanır. Neticede ben size yardım edeceksem, bir çözüm yolunu beraber bulacaksak açık olalım ve doğruları konuşalım. İrtibat : ahmet@dener.eu

İyi zaman dostu aslında bu şahısların ...

...size gerektiğinde borç vermediğini tanımlar. Yalnız bu kadar kötü düşünmeyelim bu şahıslar hakkında. Neticede borç verecek veya yardım edecek olsalar, siz geri ödeyemeyince siz kötü olacaksınız. Dostluk bitecek.
Yardımı alamayan taraf olarak bu "iyi zaman dostu" zaten defterden silmezmisiniz ? O zaman "dostluk" kavramı sizin açınızdanda zaten bitmiştir.

Size yardım etmeyen şahsın yerine kendinizi koyun o zaman siz ne yapardınız ? Sakın "ben yardım ederdim" demeyin veya diyorsanızda tekrar bir içinize kapanın ve düşünün. Bunun böyle olacağını tahmin ediyorsunuz ama o zaman sizin tutumunuz ne olur bilemezsiniz.

Borç veya yardım eden insanlar genelde bir bolluktan yola çıkarak yardım ederler. Paranın geri dönüşü önemli değildir ve onları sarsmaz. Şayet bu para onlara geri dönerse siz kazandınız demektir.

Tavsiyem : Dostluğunuzun devamı için yola çıkarken iyi düşünün !

  • Yardım isteyeceğim şahsın bol miktarda parası varmı ?
  • Yakınlarda planladığı bir proje veya harcama varmı ?

Yani bir araştırmacı, pazarlamacı ruhuyla işe yaklaşın ve bunu bir proje olarak görün, dost kalın !

İş görüşmelerine gittiğimde...

...genelde yaşam ve iş tecrübelerim ağır bastığından genelde konudan sapmalar olur. Etrafımdakilerin ne kadar keyifle beni dinlediğini görürüm ve bundan o kadar keyif alırım ki...

Bu kadar sene inişli çıkışlı yaşam sonrasında bu tecrübelerimi artık profesyonel olarak paylaşıyorum. Sohbetim kadar ücretlendirmeside keyif verici ve şaşırtıcı. İrtibat : ahmet@dener.eu

Başarı öyküleri

Mesleğinde başarılı olmuş insanlar kitap yazarlar ve "başarılarının sırlarını" sözde bizlerle paylaşırlar. Aslında size, bana bir "Başarı formülü" açıklamazlar, açıklayamazlar. Bu onların hayat hikayesidir. İşler gelişeceği gibi gelişmiştir. Bu yolda edindiğiniz tecrübeleri yorumlar bunu bir formüle dönüştürürsünüz. Ama bu tanımlanan yolu takip eden bir şahıs kesinlikle aynı başarıya ulaşamayacaktır. Hayat bu kadar kolay olsaydı hepimiz aynı kitabı okur....

110 yaşına gelen bir şahısa...

...bunu nasıl başardığı sorulduğunda, bunu nasıl cevaplasın ? O anda hayatında yaptığı şeylerden biri aklına gelir ve "yatmadan önce az miktarda viski içerim" der. Geçmiş olsun !

Bunu okuyanlarda uzun yaşam reçetesini kaptım sanarlar.

Gene 100 yaşında bir adama sormuşlar "bu yaşa geldiniz, bir daha Dünya'ya gelseniz neyi farklı yapardınız" diye. Adam çok gerçekçi bir cevap vermiş : "daha sağlıklı yaşardım".

Empatik iletişim eğitimi...

Ekip Eğitimi, Etkileme ve sunum becerileri, Liderlik becerileri, Müşteri işişkileri eğitim, Müzakere becerileri eğitimi, Yaratılıcılık, Motivasyon eğitimi, Etkin yöneticilik eğitimi, Duygusal zeka, Eğiticinin eğitimi, Zaman yönetimi, Stres yönetimi, Etkil problem çözme teknikleri, Kişisel imaj, Departmanlar arası iletişim, Expat eğitimi, Düşünce sistemleri, Satış becerileri eğitimi, İleri satış teknikleri eğitimi, Satıcılar için pazarlama eğitimi
vs. vs.

Bütün bunların eğitimini verenler (çoğunlukta) bu bilgileri başkalarında kapmışlardır ve kendi tarzlarında size sunarlar. Bu demek oluyorki bu şahıslar bunu sadece de teoride biliyorlar ve bu bildiklerini satıyorlar.

Oysa teori ile pratik arasında Dünya'lar olduğunu yaşayan bilir. Ben iş hayatımda inişli çıkışlı yaşamımda edindiğim tecrübeleri paylaşıyorum. irtibat : ahmet@dener.eu